3 Mart 2017 Cuma

AŞK...

Aşkın son çırpınışlarıydı. Son dalga vururken çakıl taşlarıyla bezeli sahile. Güneş kayboluşunun matemine bürünmüşken. Ne gariptir ki! Sessizlik kol gezerken tüm dünya da, benim kulak zarım dayanamıyor bu sessiz çığlığa... Kalabalık içindeki kimsesizliğime yenik düşmüş  kahvemi yudumlarken eşsiz kokusunu içime çekerek, değistiremediğim bendim ve işte bu yüzden izlemekle yetindim; aşk dahi terk ederken beni ne yaptım ki, dökmekten başka yüzümdeki tebessümü. Bilememenin cezasını yükledim aşka. Öfkenin derdini kustum tüm çevreme, neydi derdim bilmeden oysaki. Sahip olmam gereken tek varlığa sahipken. Şimdi anlıyorum farkına da varıyorum olanların. Anlayacağın aşkı, aşkınla tanıştıranı istiyorum, taktığım yüzüğün eşini takanı istiyorum, peltek konuşmasıyla içimi kıpırtadani. Yaşanılan onsuz zamanın ceremesini yüklerken yarime, unutuyorum kırgınlığa gömdüğümü onu... Aslında son çırpınışları yaşayan aşkımdı. Ama nefreti besleyen de  "aşk" tı. Ne zaman bırakınca o aşkı,  kurtulmanın zafer vaktiydi  nefretin benliğini yitirdiği"aşka". ve o aşkta sen. ve o aşkta biz. Sabırlı sözlerin güzelliği diline vuran ben aşkınla dünyanın en zengini olmamı sağlayan sen...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder